İnsanı yüreğinden kavrayan sımsıcak gülüşünle,
kendini zorla sevdiren İzmir gibiydin.
Bir demet mor sümbülle gelirdim sana.
Sümbül kokusunu gözyaşına çevirir
hem ağlar, hem güler, hem teşekkür ederdin
Kadifekalede´ki gazino seyirliğimiz olurdu akşamüstleri
Seni, İzmir´den bile kıskanırdım, çok güzeldin...
Akşamla beraber İzmir de güzel olurdu usulca,
güneş körfeze, başın omuzuna inerdi usulca,
ben de seni öperdim usulca,
-garson Hamdi Baba görmezlikten gelirdi-
su bardağına koyduğumuz sümbüller
çapkınca gülümserdi...
Ya eski bir ağustos sonu, ya sarı bir eylüldü
Özenip, seni bir öğrenci gezisine götürmüştüm hani
Kırk kişilik otobüste yalnız ikimiz vardık sanki!
Meryem Ana´da mum yakan turist kız bize gülmüştü,
hakkımızda kim bilir neler düşünmüştü?
Sonra, Efes Harabeleri´nde yıkık bir Sevişme Evi?
Demek ki binlerce yıl önce de insanlar sevişmişlerdi,
belki de yüreklerindeki ölümsüz sevgilerle ölmüşlerdi
Yüreğimi kavrayan sımsıcak gülüşünle,
kendini zorla sevdiren İzmir gibiydin
Bir demet mor sümbülle gelirdim sana,
elimden sümbül demetini alır, boynuma sarılırdın;
hem sarılır, hem öper, hem gönlümü alırdın