Son günlerde en çok dinlediğim şarkılar arasına girdi, Emel Sayın’ın sesinden, “Gülünce, gözlerinin içi gülüyor. Kendimi senden alamıyorum.”
Kim ne derse desin, gülmek, insana yakışıyor. Çünkü, canlılar içinde gülme eylemini yalnızca insanoğlu gerçekleştirme özelliğine sahip. İşte onun için kadınıyla, erkeğiyle gülmek, insana çok yakışıyor.
Moliere, “İnsan, gülebildiği kadar insandır” diyor.
Tolstoy, “Güzel bir gülüşü, karanlık bir eve giren gün ışığına” benzetiyor.
Aklıma hemen çok eski, nihavent bir şarkı geliyor:
“Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden,
Bendim geçen ey sevgili, sandalla denizden”
Kadınlı-erkekli kahkahaların yükseldiği bir ev, ne kadar güzel, değil mi?
Türk toplumunda garip inanışlar vardır. Kimileri, kahkahanın güzelliğini, “Bir kahkaha, iki kalem pirzolaya bedeldir” diye değerlendirirken, kimileri ise “Çok güldük, demek ki ağlayacağız!” diyerek, şaşırtır, herkesi…
Ne yazık ki, kadınlara toplum içinde kahkaha atma, gülme hakkını çok gören, yakıştıramayan politikacılar da bu toplumdan çıkıyor. Oysa Armin Grün’ün dediği gibi, “Gülmek, fırtınalı gökte doğan bir gökkuşağına benzer.”, Ella Wheeler Wilcox’un dediği gibi, “Gülerseniz, dünya da güler. Ağlarsanız, yalnız ağlarsınız.”
Gülün, dostlar, gülün! Bu ülkede yaşananlara gülmemek, hatta kahkaha atmamak mümkün mü?
Gülün, kadınlar, tüm yüreğinizle gülün! Gördükleriniz, yaşadıklarınız karşısında, ruh sağlığınızı yitirmemek için gülün!
Henry Bergson’un, “Her kahkaha, bir bardak kana bedeldir” sözünü düşünerek, gülün! Dünyanın en zevkli eyleminin gülmek olduğunu düşünerek, gülün!