Bugün, 19 Mart 2024 Salı

ÖNDER BALIKÇI


BİR MEDYA ANALİZİ

BİR MEDYA ANALİZİ


Bugünkü konumuz, gazetecilik olsun.
Son olarak Avrupa`da yapılan bir araştırma, insanların neden gazete okuduklarını, ağırlıklı şekilde beş gereksinime dayandırıyor: Bilme, anlama isteği, haz-estetik duygusu, istikrar-güven, çevre ilişkileri, kaçış-kurtuluş (oyalanma)
Yani, bir gazetenin, öncelikle bu beş gereksinime yanıt vermesi gerekiyor.
Ülkemizdeki yaygın medyanın, genelde bu gereksinimlere yanıt verdiğini söylemek mümkün değil!
Sık sık dile getirilen, "Gazeteler, gazeteciler tarafsız olmalıdır" sözü doğru değildir. Zaten bir yayın organı, okurlarıyla buluştuğu ilk sayısında, hangi konularda "taraf" olacağını, yani yayın çizgisini açıklar. Yani gazeteler ve çalıştırdıkları gazeteciler, "taraf"tır. Bu nedenle gazeteler ve gazetecilerde "tarafsızlık" yerine "bağımsızlık" aranmalıdır. Düşünün ki, bir gazetecinin önüne, habere dönüştürmesi için 35 sayfalık bir metin gelmiş. Gazeteci, bu metnin tamamını gazetesinde yayınlayamayacağına göre, elbette ki kısaltıp, özetleyecektir. Bunu yaparken de, kendi değerlendirmesine uygun bulduğu bölümlere daha çok yer verecektir. Önemli olan, gazetelerin, yayın organlarının herhangi bir grubun çıkarlarına hizmet etmemesidir.
Siyasi iktidarlar, medya kuruluşlarının, muhalefeti eleştirmelerine karşı çıkmazlar, hatta bu durumdan mutlu olurlar ama kendilerinin eleştirilmelerine ise tahammülsüzdürler. Bu nedenle de, medya üzerinde kendi hukuklarını yaratmaya çalışırlar.
ÖZGÜR BASININ SADECE ADI KALDI
Türkiye`de basın, Osmanlı döneminden bu yana hiçbir zaman özgür olamadı. O dönemde padişahların emrinde bulunan basınımız için Cumhuriyet döneminde de Başbakanlık ödenekleri vardı. Tek parti döneminde tam anlamıyla demokrasiye geçilmediği düşünülürse, basın özgürlüğünden de söz edilemezdi, elbette. Ama hiçbir dönemde muhalif basın, bugünkü gibi şiddetli baskı altında değildi. Bugün, yaygın basına şöyle bir göz atacak olursak, 10-12 yayın organının, tamamen hükümete bağlı yayın yaptıklarını görürüz. Hatta bu basın kuruluşlarının, "kraldan fazla kralcı" bir çizgi izledikleri de ortadadır. Görsel medyamızın durumu ise daha vahimdir. Bugün ülkemizde, 40`a yakın ulusal nitelikli kanaldan, 30`a yakını, siyasi iktidara bağlı yayın politikası izlemektedir. 8 kanalın 4`ü, iktidara tam muhalefet yaparken, 4`ü ise ortada kalarak, durumu idare etmeye çalışmaktadır. TRT`nin tüm kanalları ise özerkliğini yitirmiş olup, hükümetim emri ve güdümünde yayın yaptıklarından, izlenme oranları da çok düşmüştür. Gezi Parkı olayları, bunun en tipik örneğidir. Gezi olaylarını, ilk günlerde sadece 4 kanal canlı izleyerek, görevini yerine getirmiştir. Yine Gezi`ye bağlı şekilde 76 ilde meydana gelen olayları göstermeyen 29 kanalın bulunduğu belirlenmiştir. Bu nedenle de vatandaşlar, Gezi olaylarını 4 kanaldan izleme olanağına kavuşmuştur. Medyada bu yaşananlar, gazetecilik mesleği adına onur kırıcıdır.
Durum böyleyken iktidar, medyanın bu tutumunu bile yeterli bulmayarak, daha fazlasını istemekte, tüm medyayı eline geçirmeye çalışmaktadır. Buna paralel şekilde, iktidara muhalefet eden Ulusal TV, Halk TV`ye, Radyo-Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) aracılığıyla da büyük para cezaları verilmiştir. Başta Akşam olmak üzere Çukurova grubunun gazetelerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulmuştur.
Hürriyet ile birlikte bir "kitle gazetesi" konumunda bulunan Sabah, son dönemlerde iktidarın yayın organı durumuna dönüşerek, bu niteliğini yitirmiştir. Böylece Hürriyet, bu alanda tek kalmıştır. SABAH, Türk okurunun gözünde güvenilirlik açısından ciddi bir yara almıştır. 
GAZETECİLİĞİN İÇİNDEN GELEN PATRON DEVRİ KAPANDI
Türkiye`de, 1960`lı yılların sonlarına dek gazetelerin başında hep, mesleğin içinden, hatta çekirdeğinden gelen patronlar vardı. 1970`li yılların sonlarına doğru Babıali`ye, büyük holdingler girdi. Bunun tek yararı, gazetelerin teknolojilerinin gelişmesi oldu. Hâlen Türk gazetelerinin teknolojisi, birçok Avrupa gazetesinin bile üstündedir. Ama buna karşılık Türk basını, genelde gazetecilikten, meslek ilke ve ahlakından da hızla uzaklaştı. Emrine girdiği holdinglerin çıkarlarına hizmet eder duruma geldi. Holdingler, gazetelerini kalkan olarak kullanıp, başka işlerden çıkar sağlarken, siyasi iktidarlarla da iyi geçinmeye başladılar. Buna paralel olarak da, haber ve yorumlarına otosansür ve karartma geldi. Yazılması gereken birçok önemli olay, görmezlikten gelindi. Holding gazeteleri zarar etmesine karşın gazetelerin sahipleri, başta girdikleri büyük devlet ihaleleri olmak üzere başka işlerden büyük kârlar elde ettiler, ediyorlar. Bugün, yazılı basında, Hürriyet`in dışında, kendi yağıyla kavrulan başka gazete yoktur. Kendi güçleriyle ayakta kalmaya çalışan Radikal ve Cumhuriyet, çok zorlanmaktadır. Hâlen günlük 450 bin satışı bulunan Posta Gazetesi bile zor yaşamaktadır.
GAZETECİYİ DEVLET MEMURU GİBİ GÖRME YANLIŞI
Bugünkü hükümet, gazeteciyi devlet memuru gibi algılama yanlışı içindedir. 
"Kanun Devleti" ile "Hukuk Devleti" arasındaki en büyük fark şudur:
"Hukuk Devleti"nde herkesin, düşündüğünü korkusuzca ifade edebilme hakkına sahip olması, yani ifade özgürlüğüdür. Ancak, ülkemizde iktidarlar, basından çekinmekte olup, her dönemde basını avucunun içine almaya çalışmaktadırlar. Oysa gazeteciliğin ruhunda, mesleğin özünde muhalefet etmek gelmektedir. Eleştirebilme önemli bir özellik ve güzelliktir. İşte bu nedenle de siyasilerin, eleştiriye karşı hoşgörüleri, herkesten fazla olmalıdır. Ancak hükümetin, gazeteler ve gazeteciler üzerindeki baskısı, muhalif köşe yazarlarının bile gazetelerinden ayrılmak zorunda kalmalarına yol açmaktadır. Son olarak Vatan Gazetesi`nden Can Ataklı, Milliyet`ten ise Can Dündar, "kalemlerini kırıp, satmadıkları" için işlerinden olmuşlardır. Oysa gazeteciliğin temeli, basın özgürlüğüdür. Basın özgürlüğü ise gazetecilere değil, gerçekleri öğrenme hakkı için halka verilmiş bir ayrıcalıktır.
Şu gerçeği de unutmamakta yarar bulunmaktadır. Her köşe yazarı, gazeteci değildir. Bu konudaki anahtar, bir kişinin gazeteci sayılması için geçimini yalnızca gazetecilikten sağlamasıdır.
Ancak gazetecilik, büyük bir tutkudur. Sanki bir mazohist"tir. Tehdit edilir, hatta öldürülür ama gazetecilikten vazgeçilmez. Gazeteci, tüm acılarına karşın, çektiği sıkıntılara katlanır ve bu sıkıntıları, mesleğinin bir parçası olarak görür.
Birkaç cümle de, "Yeni medya" olarak nitelendirilen internet medyasından söz etmek gerekir. Gezi Parkı olayları da, bu konuda yeni bir kuşağın doğuşunu ortaya çıkarmıştır. "Yeni Medya" olarak şemsiye bir kavram durumunda gelişen bu iletişim, emekleme sürecinde bile sayılsa, şu anda internet ve mobil şebekeler aracılığıyla 1 dakikada, 204 milyon e-mail gönderilmesi, inanılması çok güç bir iletişim gerçeğidir. Bu da göstermektedir ki, yeni bir medya ve yeni bir yayıncılık sürecine girilmiştir. Buna paralel şekilde artık dijital ortam, haberleşmenin en ana ağı durumuna gelmiştir. Dijital habercilik, eski "klâsik medya" olarak bilinen gazete, radyo ve televizyonu, tek tablette birleştirmiştir. Hâlen büyük bir yasal boşluk içinde yayınlarını sürdüren internet yayıncılığının yasal bir zemine ulaşmasının ardından, bu alanda da kıyasıya bir rekâbetin yaşanacağı gerçeği ortadadır. Nitekim büyük sermâye, artık bu alana da yönelmeye başlamıştır. Ancak altının çizilmesi gereken bir gerçek de şudur ki, internet yayıncılığı, gazete gereksinimini ortadan kaldırmaya başlamıştır.            
  • BIST 100

    8723,07%0,06
  • DOLAR

    32,33% 0,17
  • EURO

    35,10% -0,22
  • GRAM ALTIN

    2235,54% -0,34
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00
  • Salı 15.7 ° / 3.8 ° false
  • Çarşamba 7.9 ° / 2.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 12.4 ° / 3.3 ° Güneşli

Balıkesir

19.03.2024

  • İMSAK 05:43
  • GÜNEŞ 07:06
  • ÖĞLE 13:21
  • İKİNDİ 16:45
  • AKŞAM 19:26
  • YATSI 20:44